“Hümanist Eğitim Sistemi” ile Çarkların Dışına Çıkmak

“Gerçekten dahi ögrencilerin okulda aldıgı yaralar iyilesiyor zamanla, üzerleri kabuk baglıyor ve bu kişiler ilerde öyle insanlar olup çıkıyor ki, okuldaki kötü yaşantılara karşın başarılı eserler ortaya koyabiliyor, ölüp gittiler mi ya da uzakların büyüsü bir hale gibi çevrelerini sardı mı, kendilerinden sonraki kuşaklara eşi bulunmaz öğrenciler ve soylu örnekler olarak tanıtılıyorlar. Böylece her okulda yasa ve deha arasındaki savas yenilenip duruyor.” – (Hesse, 1906, 2018, sf.116)
Edebiyat dünyasının en önemli figürleri arasında gösterilen Hermann Hesse, 1906 yılında kaleme aldığı Çarklar Arasında isimli eserinde, iste böyle seslenir okuyucusuna. Roman, yalnızca Hesse’nin kişisel yaşamına ve dönemin egitim sistemine ısık tutmakla kalmaz, geçtigimiz yüzyılda neleri değiştirebildiğimizi görebilmemiz açısından da hepimiz için anlamlı hatırlatmalar yapar. Her sene birer kıvılcım olarak okula başlayan ögrencilerin güçlü bir ates olmasını mı saglıyoruz, yoksa atesin sistemi kuşatmasından ürkerek en basından söndürüyor muyuz? İste kitap boyunca bu soruyu çeşitlendirerek sorar ve sistemin düzeni ugruna söndürülen ateşlerin, ögrencide yarattığı içsel kaostan bahseder Hesse. Zira yaratıcı gücün atesini dısardan söndürmek, sadece istikameti degistirir. Bu defa etrafında şefkatli bir destek göremeyen ögrenci içten içe potansiyelini yakar, kendini suçlar ve öz değerini sorgular.
Bu durum esasında yalnızca bir ögrencinin yasadıgı bir dramın ötesindedir ve sosyal yansımaları olasıdır. Zira topluma olağanüstü fayda saglayabilecek, kalkınmasında ön ayak olabilecek fidanlar daha serpilmeden çürürler. Üstelik böylesi üyeleri barındıran bir sosyal çevrede ise huzursuzluk kaçınılmaz bir çıktı olur. Fakat bu yüzyıllık hikaye günümüzde mutsuz son ile bitmek zorunda degildir ve hümanist eğitim sistemi bu noktada adeta bir panzehir görevi görebilir. Bu anlayıs üç temel prensibe dayanır (Rogers, 1983) :
Empati ile yaklaşmak
Koşulsuz saygı sunmak
İçten bir iletişim kurmak
Fikirlerinin ve duygularının önemsendigini gözlemleyen bir ögrenci, ‘onay görmek için kendini bir kalıba sokmak’ veya ‘kalıba girmemek için tamamen egitim ortamından uzaklaşmak’ gibi arayıslara yönelmez. Kendi egitim serüveninde söz sahibi oldugunu bilir, yanındaki rehberin ona güvendigini hisseder ve özgün potansiyelini ortaya koymak için cesaretlenir. Bu teori insan dogasının yapıcılıgına yönelik iyimser bir argümandan daha fazlasıdır ve bilimsel verilerle de desteklenmektedir. Yapılan arastırmalar ögrenci merkezli hümanist egitim sistemlerinin yalnızca ögrencilerin basarısını ve sosyal ilişkilerini degil, ayrıca ögretmenlerin motivasyonunu da gelistirdigini ortaya koymaktadır (Zucconi, 2016).
Sanıyorum ki, okul ögrencilerin bilissel ve duygusal ihtiyaçlarını es zamanlı olarak doyuran bir bilgi yuvası olabildigi ölçüde yasa ile deha arasında barış sağlanabilir. Böylelikle akademik egitim; içindeki iyi özü kesfetmek için gayret eden, kendi potansiyelini ortaya koydukça mutlu olan ve bu huzuru çevresine yansıtabilen bir neslin yetismesine katkıda bulunabilir. Ögrencisinin iç sesini duymasına ve ona sahip çıkmasına yardımcı olan egitimcilerin gayretiyle kıvılcımlar, ates olabilir ve etraflarını ısıtabilirler.
Egitimpedia
Aydan Bayır Toper
Pozitif Psikoloji Uzmanı – Eğitmen